23 Ağustos 2010 Pazartesi

Gorusmeyeli

Dün gece ve bugün kendimi tekrar blog arayışına verdim. Reader'ima ekledigim birkac hayat memat ve fotografcilik blogundan sonra kendi blogumu uzun zamandir sahipsiz biraktigimin farkina vardim. Suanda tezimle ilgili calismalar yapmaktan (!) ve odami tasimaktan cok yogun oldugum icin ozel bir yazi yazamayacagim ancak Can Yucel'in guzel bir siiriyle karsilastim onu burada paylasip, burdan sivisacagim.

Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda anladim.
Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu çizdigimde anladim...
Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek degil...
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim...

Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim...

Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden,
Neden hiç aglamadigini anladim...

Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkaya çevirdiginde anladim...

Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok sevdigi acitabilirmis,
Çok acittiginda anladim...

Fakat, hakedermis sevilen onun için dökülen her damla gözyasini,
Gözyaslariyla birlikte sevinçler terkettiginde anladim...

Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim...

''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim...

Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim...

Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim...

Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis pisman olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim...

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmis,
Yüregimde sevgi buldugumda anladim...

Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermis bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istedigimde anladim...

Sevgi emekmis, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmis...


Can YUCEL

22 Haziran 2010 Salı

Arkadas / Friend


arkadaşının suçunu yüzüne vurmicaksın
onu affetmeyi bileceksin
onu kurtarmak yetmez, konuşurken yüzüne bakarak konuşucaksın
hiçbir zaman arkadaşını terk etmiyeceksin

doğru bir adam tanıdığında, onu bırakmicaksın
geçmişinden utanıyorsaö, utandırmicaksın
arkaşını satmak istemiyorsa sattırmicaksın
omuzları düştüğünde üstüne varmicaksın

gerçek bir dost tanığında onu hak etmeye çalışıcaksın
arkadaşın sana elini uzattığında o eli bırakmicaksın

21 Mayıs 2010 Cuma

firtina

merhaba benim adım fırtına,
bazen durur bazen eserim sağa sola.
Arada bir körüklerim yangınları,
getirdiğim gibi yağmurları.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Bir mum yak!


Inandigimiz seyler icin bir mum yakmak aslinda ne kadar guzel bir metafor. Bir kivilcim ile baslayip, sonrasinda havasiz yasayamayan ama fazlasinda varligini koruyamayan ve belirli bir sure sonra sonup yok olan. Cogu zaman, gozyaslari gibi olugundan akip aglayan.

Inandigin icin once bir mum bul! Sonra guvendigin icin onu yak ve onu sevdigin icin koru alevini!


10 Mayıs 2010 Pazartesi

Ömer Hayyam

hayyam, yalnızdın sevgilinin yanında.
şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Get Ready Set Cook

Yemege merakimin nerden geldigini, cocukluk anilarim aklima geldikte daha iyi anlamaya basliyorum. BBC'de Ainsley Harriot'un sundugu programi ablamla televizyon karisina gecer izlerdik. Yaplilan yemeklere de en sonunda biz yorum yapar, hatta kirmizi domateslerin mi yoksa yesil biberlerin mi kazanicagi hakkinda tahmin yuruturduk.


Artik ablamla oturup televizyon izleyemiyorum ama gene televizyon programlari sayesinde kendimi gelistirmeye devam ediyorum. Beni en cok suanda bu isi sevmem ve enerjisiyle beni atesleyen mutfak insani, suphesiz ki beni taniyanlarda bildigi gibi, Gordon Ramsay. Gordon actigi ilk restrorant Aubergine den sonra bircok televizyon programinda boy gosterdi ve gosteremeye de devam ediyor. Benim izlediklerim arasinda en iyisi The F Word.



The F Word- f stands for food - size yemegin nerden nasil geldigini (ozellikle etin) nasil pisirmeniz gerektigini hem komplike yemeklerin kisa yollarini cok guzel bir sekilde gosteriyor. Kisin yanina gittigim bir arkadasima elimdeki butun serileri verdim ve birde o da yemek yapmaya daha ayri bir ozen gostermeye basladi.


Nerden esti de yemek ve teleziyon konularina girdim bilmiyorum ama ilk bunlari dusunerek yazmamistim basligimi.


Get Ready, Steady, Cook ! Aslinda yaza start verilmesini hatirlatigi icin kullandim en basta. Yaz resmen geldi, gunes civil civil oldu. Hava bir tuy gibi oksamaya basladi bizleri. Ben de yazin tam programima oturmadim henuz ama bu firsati degerlendirip artik kendi resimlerimi cekmeye cikim burada kullanmak icin.









27 Nisan 2010 Salı

Ezel

bu diziden arada bir gercekten bomba gibi sozler cikiyor. Hikayesi sizi dramatik ve intikam atesleri arasinda yanip kul oluyor. begendigim bir kismini yayinliyorum simdi:

The Kiss (Wang Du) from Pompidou



ama kimseyi tanimiyoruz zaten
kimi gercekten taniyoruz? onu ogrendim ben bu hayatta.


ben seni taniyorum
ne zamandir , kac ay oldu biz tanisali bahar?
ne kadar taniyorsun beni!


nerden biliyorsun birgun kalbini  kirmicagimi
sana guveniyoum cunku, bugune kadar beni yari yolda birakmadin, biraktin mi?
ya bir gun birakirsam
birakmaszin


ben onun sozunu veremiyorum sen nasil bu kadar emin oluyorsun?
seni senden daha iyi taniyorum demek ki
sana senden daha cok guveniyorum ezel
seni senden daha cok inaiyorum fena mi?
degil! hak etmiyorum.



17 Nisan 2010 Cumartesi

Uzun Kelimeler

Dun aksam yakin bir arkadasimla hic beklemedigim bir anda yaptigimiz samimi bir sohbetten aklimda kalanlari yazacagim simdi. Aslinda bu tamemen kalbin kendini dudaklariminin yordamiyla kendini ifade etmesi. Ne sansliyim ki kendimi biliyorum ve yaptigim haraketleri hissetigim dusunceleri, ifade edebiliyorum.

Bir erkege ozel bir kadin elinin degip degmedigini anlayabilirim, o erkegin gercekten birisi tarafindan sevilip sevilmedgini ve onun bu sevgiye karsilik verip vermedigini, erkege biraktigi o narin bir izi davranislarindan   ve konusmasindan gorebilirim. Cunku bende boyle bir izi kendimde tasiyorum ve bu ize nasil sahip oldugumu cok iyi biliyorum.

Sohbet ettigim arkadasim da buna benzer bir izi tasiyor. Rastlantinin boylesi olacak ki belki benim aylar once yasadigim karmasikligi, icine kapanikligi, gecmisini ve kendisini konusmak icin beni buluyor ve sohbet basliyor.

Marguerite Duras

- Birkac sene once uc tane cok yanlarindan ayrilmadigim arkadasim vardi, hepsinin bir sekilde akillarinda olan onlar icin onemli olan sevgilileri vardi ;arkalarinda gecici bir sure icin biraktiklari. Ben onlari her telefon kulubesine sarilip, ilisklilerini telefonla yasar gorurken, onlarin yaptiklarina anlam veremezdim. Bir iliskinin uzaktan olamayacagina bunun bir iliski olmadigi konusunda fikirlerimi belkide onlari uzdugunu bilmeyerek soylerdim.

- Simdi ise benzer bir durumu birkac ay once benim yasamam gerekiyordu. Bu sefer seneler once onlari sorgulayan bakis açısıyla kendime bakinca i$in diger yuzunu gormus oldum ve bu yasadigim sey bircok uzun mesafe iliskisi icin belkide karakteristik birseydi.

- Uzerinde iz birakmis, o anda yaptigin butun haraketlerin bir sekilde etkisi olan, seni sen yapan biri var gecmisinde. Ama o kisi suanda yaninda degil ve senden uzakta. Yaninda olmasi, elini uzatip yanagina dokunmasi imkansiz. Ve sen bu yuzden gecmisteki suanda sadece bir fikir haline donusmus biriyle gecmiste yasamaya calisabilirin ama bu birbirine gecmislik cok zor hele ne kadar daha boyle devam edecegini bilmiyorken. Bu seni suanki dunyadan zamanindan koparacaktir. Kendini hem suanki zamandan kopuk hem de gecmisinden sevginden mahrum ve zayif hissedeceksin.

- Beynin ile kalbin arasindaki baglantilari birer devreymis gibi oynayip degistirebiliyorsan, dumduz 1, 0 mantigi ile calisiyorsan: ayri oldugunuz bu donemde rol yapmadan ayrilmayi ayri dunyalardan ayri yasamlar surdurmeyi secebilir veya secebilirsiniz. Gel gorki ayrildigi sevgilisini ozleyen bir insan, ayrilmayi sectigini insana karsi nasil hisseder, neler yapar  dusunmek bile korkutucu :D. Bir diger yol ise bu problemle yasamayi, cekceginiz bunca aciyi goze almak. Bu hastalikla yasamayi sizin belkide yiyip bitirecek olan bu yasacaginiz onca aciyi sineye cekmek. Bir diger degisle vazgecmemek, pes etmemek. Bence iki yol da birbirinden dikenli ve zor, pes etmek belki problemi kokunden temelli yok edecek gibi gozuksede bu kadar digerden hic de kolay alinabilecek degil. Bu yuzden aldiginiz ve karsinizdakinin aldigi bu karar a savgi gostermek de boyle bir ilsikinin en cok hak ettigi seylerden biri olmali.

- Benim sahne ve rolumde benim deneyimsizligim ve kendimden uzaklasmisligimin buyuk bir rolu var. Simdi hata diye gordugum seyler o zamanlar sadece iliskimi kurtariyorum sanarak yaptigim seylerdi. Ama ne yazik ki bahsettigim bir duruma dusmusseniz durumun ne kadar farkinda olursaniz olun, yasacaginiz bu problemi yok etmeniz olasi degil.

Buraya kadar yazdiklarim hep bir problemin varligi uzerine kurulmus varsayim ve dusunceler di. Ama boyle bir  problemin dogmadigi olusmadigi insanlar ve iliskileri var midir? Bunu bilmiyorum cunku yasamadim veya tanik olmadim. Hayatin eminim bir kosesinde ferhat ile sirin , asli ile kerem ve daha nicelerinin boyle problemler yasamadigini umit ediyorum. Benim anlattigim size garip geliyor anlam veremiyorsaniz ama gelip de bu satira kadar okuduysaniz, cok buyuk saygi gosteriyorum, anlamadiginiz bir seyi reddetmemeyi sectiginiz icin. Eger anlam veremiyorsaniz ya siz birer asli ile kerem siniz yada en basinda bahsettigim o izi henuz sahip degilseniz. Her ikisi icinde ne mutlu size ama uzulmeyin onunuzde daha yasacak onlarca insan ve zamaniniz var.


En Uzak Mesafe

En Uzak mesafe ne Afrika'dir, 
Ne Cin,
Ne Hindistan,
Ne Teyyareler,
Ne de yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir birbirini
anlamayan.....

CAN YÜCEL

9 Nisan 2010 Cuma

benim de duygularim var



Nerden geldik buraya nasil oldu da bu kadar karmakaristi butun dunyam? Cevabini cok iyi bildigim, hatalarimi dogrularimi ogrendigim bir soru aslinda suan bu soru. Hangi zamanda hangi hatayi yaptigimi cok iyi biliyorum. Bir kisim hatayi duzeltmek zamaninda o kadar kolaydi ki. Ama simdi geriye bakinca bazi hatalari duzeltmek imkansiz.

Ozgur secimler yaptim, bu hatalari yaparken. Bilincli ve hatta hata yaptigimin farkinda olarak yaptigim hatalar var aralarinda. Diger secenegi yapmamak icin beni engelleyen cok fazla birsey yoktu. Malesef bu secimler hayatimin suanki bazi parcalarini hic istemedigim veya beklemedigim bir yasama cevirdi.

Hayatin bu getirdiklerinden sonra gecmiste takili kalmamak, ayaga kalkip sirtini gecmise verip ileri yuruyebilmek gercekten bir meziyet. Bunu yapabilecegimi dusundugum zamanlar olmasina ragmen, simdi bu durumda ayak kalkmak o kadar kolay gelmiyor. Hergun daha cok eskiyorum gibi hissediyorum. Uzerimde sanki yillarin verdigi agir bir yuk beni yavaslatiyor, yorgun kiliyor ve ben yaptiklarimdan zevk alamiyorum. Bazen bu somurtkanlik ve depresyondan kurtulmanin yollarini ararken, bu sekilde yaziya dokuyorum hissettiklerimi bazen de herseyi bedenimden cikarip kendimi yataklara atiyorum. Butun hirsimi ondan alirmis gibi kotu davraniyorum bazen kendime.

* * *

Hissetiklerim, yasamim ve farkindaligimi bu sekilde sorgularken, hergun kulladigimiz hocakal, gule gule sozcuklerinin aslinda biz fark etmeden neler ifade ettigini simdi yasadiklarimdan dolayi daha farkli bakmaya basladim. Bir daha belki goremeyeceginiz, artik fizikselliginden kopup belki aklinizda bir fikir haline donusecek insanlara sadece hoscakal demek gercekten cok dramatik hatta uzucu. Bu bence insan olmanin, en sade en karakteristik parcalarindan biri. Varligimiz elimizin kolumuzun erisebildigi kadar genis ve zengin. Fakat, erisebildiklerimiz disindakiler bir fikir kadar guclu olsalar bile, etkimiz cok kisitli. Insanin dunyasi etrafindakilerle sinirli ve dokunup goremedikleri ile olan etkilesimleri cok kisitli. Bu yuzden bir hoscakal, aslinda bu etki alaninin sinirlarini gosteren bir cumle. Hoscakal dedikten sonra artik o insan sadece bir fikir, duygu ve gozyaslarindan bir bulut.

27 Mart 2010 Cumartesi

Next year plans.

Except from being lay rescuer and protecting myself from tragic events. There were very good news. I decided to work on Haptic Affect LOop (HALO) project with Gordon under supervision of Karon Maclean and Joanna Mcgrenere. I'm now a member of SPIN lab and  I'm so exited to work and develop my ideas and definitely publish in conferences. Now looking back to just one year, there are major shifts in my interests and what I do.



I'm again get ahead of myself and decided to go aboard for volunteering after the day I graduate from UBC. There is Volunteer Abroad program, which you can chose to volunteer in many poor countries Ecuador, Peru, Nepal or Ghana. I think I'm going to go to Ghana :). I need to read and learn more about Ghana of course and volunteering is a important commitment independent of how you decide to help. There are wide range of possibilities construction, teaching, caring..  I hopefully assume to be there for two months October and February 2011. If you like visit: volunteerabroad.ca


Did I mentioned that there is great opportunity for working at a farm at UBCFarm ? You can also volunteer at UBC farm during the summer for lots of jobs from beekeeping to chicken nest cleaning and of course basic farming. Its going to be an awesome experience.

Trajik


Ioanna Kucuradi'nin Sanata Felsefeyle Bakmak kitabini okumaya basladim, henuz bitirmedim ama ilk kisimlarinda Max Scheler'in trajediyi tanimini guzel orneklerle anlatiyor. Bir olayin trajik olmasi icin gerekenleri, neyin trajik neyin trajik olamayacagini anlatiyor. "Trajik, belli bir durumda iki yuksek değerin yanyana gerçekleşmesinde, birinin gerçekleşmesi için diğerinin yokolması gerekliliği ve kaçınılmazlığıdır. " diyor. Ayni zamanda trajigin zorunlu ve ozgur olmasindan da bahsediyor, ve trajik olayin sonucu olarak olusan sucun nasil bir suclusunun olmadigindan. Cok enterasan bir kitap, ilerleyen kisimlainda sanatla kurulacak baglantilari okumak icin sabirsizlaniyorum.

Wreck beach'e gunesli bir ogleden sonrami degerlendirmek icin gitmistim ve yanimda bu kitabi da goturdum. Sezonu acmaya wreck de acmaya baslamis, saticilar ciplaklar boy gostermis :).

Trajik konumuzla bağlantılı olarak bugun CPR eğitimi aldım, seneye yapacağım görevim için sahip olmam gereken 2 senelik bir sertifika. CPR'in acilimi Cardiopulmonary resuscitation. Nefes almayan, baygin, vey kabli durmus birini saglik gorevlileri gelene kadar, hayatta tutmak icin gerekli olan temel uygulama. Bu egitimi alan kisilere lay rescuer diyorlar. Hic kullanmak gerekmesin ama egitim sirasinda bu isin ne kadar zor olabilecegini bir an canlandirinca bile irkildim. Onumde yatan plastik vucudun bir yakininiz oldugunu dusunmeyi kimseye tavsiye etmiyorum :P.

Tinto Brass'in Trasgredire (Kışkırtma) fılminden

14 Mart 2010 Pazar

metamorphosis

"When a metamorphosis occurs, a person or thing develops and changes into something completely different."

There are simultaneous changes in my life happening, which are effecting me deeply. Decisions, news, realizations. They are slowly changing my reality and my personality. Similar to early arrival of this spring. Magnolia trees transformed into pure beauty and adorable purple, pinkish colour after all.

Philip Glass is coming to Chan Centre on april 5th which I have discovered by reading straight magazine. I'm so ashamed that I didn't know anything about him before. The song below made me to have goosebumps with my eyes closed. I desperately wanted to learn songs of him. It was such a pleasure to me that it was coming somewhere deep below ocean or the deepest dark places on the earth. Listening it was like witnessing the rise of the sun for the first time. I'm very exited to listen him live.

Apart from music, there are something which I'm also very exited! I accepted to become an residence advisor for marine drive. I wasn't really expecting to be accepted but I guess there is more than meets the eye. There are going to be training orientations during the august and I will move into a single unit around that time. I hope I will be as friendly and helpful as by advisors this year.

7 Mart 2010 Pazar

Var mi bilgidin?




Oyle bir yere saklamak istiyorum ki, bir daha hic bulamayayim. Var mi bildigin oyle bir yer?

6 Mart 2010 Cumartesi

TED videos on food

I believe these two videos are crucially important for everyone. I recommend everyone at least watch Jamie's video. Micheal's video is also very fundamental and inspiring.



25 Şubat 2010 Perşembe

food inc, evil corp, endrustrilesme, makinelesme, gdo

Evet I. ve II. Dunya savasiyle birlikle hizli ve ucuz uretmek icin elimizden geleni yapiyoruz. Hem de bir cok anlamda urettigimiz herseyde bunu gormek mumkun, ve de tukettigimiz. Aslinda artik daha saygisizca ve cabuk da tuketiyoruz yiyecekleri, bilgiyi ve cok ileri gidersek sevgiyi :).

Amacim konuyu toparlanmayacak kadar cok dagitmak degil ama yediklerimiz uzerinden biraz felsefe yapamk istiyorum. Evet endustrilesme ile birlikte daha az uretici, daha verimli topraklar elde ettik ve uretirken insani degersiz kildik, insani sadece tek bir is yaparak yenilebilir yaparak. Teknolojiyi bu sekilde kullanmaya bu degisen sistemin acik deliklerini kapatmaya calisarak gelistirdik. Peki neden teknolojiyi ve gelisimi daha cok birbirinin bozukluklarini kapatabilecek uluslararasi olmayan sirketlerle ve kendi uretiginin degeri bilen bircok ureticiyle degistirmedik? Neden daha cok ozverili uretici yerine daha az ureticiyi tercih ettik? Bu sorunun cevabini bilmiyorum. Belki de hersey o zaman cok daha masum gozukuyordu...

Food Inc.
gozunu hala acamayanlara, mutfagina neler aldiklarindan haberi olmayanlara uretim sektorunu bir guzel tanitan bir film.

Madem gerceklerin, sebep-sonuclarin farkina varmaya basliyoruz. Nasil degistirebiliriz neler yapabiliriz? Filmde gosterin kanit tutun endustrisinin ve tutune karsi gelistirilen savunmanin nasil seneler icinde bu sektoru degistirdigi yonunde. Ikinci guzel kanit ise amerikan buyuk supermarket zinciri walmart'in nasil reyonlarindaki urunleri organik tarim urunleriyle degistirmek icin attigi adim. Ama bu klasik lafi soylemeden edemeyecegim: en buyuk rol bizlerde. Cunku biz sectigimiz, yedigimiz urunlerin sahipleriyiz. Eger bizler secmezsek, nesilleri tukenecek ve yerine bizim sectigimiz urunleri gormeye baslayacagiz alisveris yaparken (dogal seleksiyon gibi).

Ben gelcekte verimin uretimdeki tek kistas olmadigi,uretici sayisinin arttigi, uretirken ve tuketirken daha saygili olacagimiz bir dunyayi hayal ediyorum.

Benzer konularda bilgi almak isteyenler icin, internette slow-food, turkiye de ise Defne Koryurek'in yazilarini ve fikir sahibi damaklari arastirip ogrenebilirler.

Yazimida filmde gecen "aslinda bu bir domates degil aslinda bu sadece idea olarak bir domates" cumlesinin bana hatirlattigi Rene Magritte'in bir eseriyle bitirmek istiyorum. Biraksaniz bir paragrafta bu konuyu sanatla baglardim da neyse.. :)


Ceci n'est pas une pipe, Rene Magritte 1928 (bu bir pipo değildir)

Cocuktum

Çocuktum
Hep kardan adamlar süslerdi düslerimi
Büyüdüm
Hep kandan adamlar oydular yüregimi

Çocuktum
Hep ölümsüz asklari okurdum masallarda
Büyüdüm
Ne asklar satildi o körkütük masalarda

Çocuktum
Serefti itibardi bütün kapilari açan anahtar
Büyüdüm
Hiçbir güç tanimadim para kadar

Çocuktum
Saçlarindan yakalardim ümitleri
Büyüdüm
Ezberledim bütün ihanetleri

Çocuktum
Yasam bir yagmur gibi düserdi avuçlarima
Büyüdüm
Simdi hep çocuklugum geliyor aklima

Sakin
Sen büyüme çocuk!

Bilgisayarimin bir kosesinden cikiverdi bu AHMET SELÇUK İLKAN siiri. Kaybolmasin diye..

8 Şubat 2010 Pazartesi

Gündüz Öğrenci Gece Aşcı


Gündüzlerimi derslere giderek, ödev yaparak, toplantılara girerek ve paper okuyarak geçiriyorum. Bazı öğleden sonralarıysa koşmaya gidiyorum. Ama o haftasonları alışverişe gitmek ve haftaiçi akşamları yok mu! Bütün gün akşam eve gidince yapacağım yemekleri, deniyeceğim yeni şeyleri hayal ediyorum. Acaba kekik de koysam mı? Yoksa yeni aldığım pirinçle mi yapsam.. Ay daha mavi peynir var dolapta, en iyisi domates çorbası yapayım. Eve gelip kurulmak, öğrenci önlüğümü çıkarıp mutfak önlüğünü giymek bütün geceleri keyifli kılıyor.

İşin komik tarafı, önce o kadar yemeği yapıp sonra bunları kim bitircek diyorum her seferinde. Ay bozulmasın diye fazladan birkaç kaşık koyabiliyorum tabağıma. Oda arkadaşlarım artık benim mutfaktaki varlığımdan rahatsız olmaya başlayacaklar diye korkuyorum. Her akşam bacası tüten bir fırın gibi mutfaktan bana dayanılmaz olan ama belki onların hoşuna gitmeyen kokular yükseliyor.

En son yaptığım zencefilli adam kurabiyelerini oda arkadaşım çok beğenmiş olmalı ki, bugün beni ilk gördüğünde kalan kurabiyeler olup olmadığını sordu.

6 Şubat 2010 Cumartesi

M01E05

Jack of all trades
Beirut
Zeki Muren

No episode next week!

30 Ocak 2010 Cumartesi

M01E04

grounded theory
positivism
PID control
Sunday Crunch
Campari
Predictive Irrationality
The Darjeeling Limited
Zeytinyagli Kereviz
CafeFernando

25 Ocak 2010 Pazartesi

M01E03

  • Whistler / Blackcomb
  • Fallinging down standing up back (In order to ımprove my skills i might get help)
  • Dan Ariely
  • Haptic Affect LOop
  • Tactors
  • AirBnb experience

Coming up next week: 2 Assignments + Zipcar + New Books + The Story of Philosophy + New French Wave + A movie (TBA)

21 Ocak 2010 Perşembe

Barış Manço ve Kültürümüz

Barış Manço'nun birkaç güzel hiç duymadığım şarkısına rastladım. Unutulmuş halk türkülerimiz, kendi benliğimizi, Türklüğümüzü, destalarımızı çok iyi anlatan parçalar. Bizi biz yapan, böyle şeylere daha çok sahip çıkmamız, korumamız gerektiğini düşünüyorum. Yeni şeyleri yaparken önemli olanda geleceğini arkada bırakmamak olsa gerek. Barış Manço'nun korumaya çalıştığı birçok ezgi, şiir olduğu apaçık. 2007 yılında severek dinlediğim Badem grubu da eski Karacaoğlan eserlerini kullanmışlardı albümlerinde. Araştırmaya öğrenme değer.

şu karşı yaylada göç kater kater
bir güzel sevdası serimde tüter
bu ayrılık bana ölümden beter
geçti dost kervanı eyleme beni, eyleme beni

şu benim sevdiğim başta oturur
bir güzelin derdi beni bitirir
bu ayrılık bize zulüm getirir
geçti dost kervanı eyleme beni

pir sultan abdalım kalkın aşalım
aşıp yüce dağı engin düşelim
çok nimetin yedik helalleşelim
geçti dost kervanı eyleme beni

erzincan - tercan yöresi

*

nazar eyle nazar eyle
gel yanıma pazar eyle

yüce hakan sefere gitmiş
bilge hatun dokuz doğurmuş
dokuz oğlan beş yaşına gelmiş
dokuzu birden kılıç kuşanmış

sırma saçlı kırk güzel gelmiş
levent boylu kırk yiğide varmış
düğün dernek kırk gece sürmüş
kırk deve kırk koyun kurban kesilmiş

avucuma bir kuş konmuş
biri tutmuş kanadın yolmuş
biri kesmiş öteki yemiş
garip barış hani bana demiş

16 Ocak 2010 Cumartesi

M01E02

Month 01, Episode 02 on What did I learnt this week! Welcome to the new series of GH on blogspot.com. From now on, I will post keywords of ideas, techniques, recipes, (anything that you can image) that I learnt that week. I'm expecting this to be a fairly easy job and very healthy habit.

On Food and Cooking
French Laundry
Financial Times and New York Times news
Haptic Icons
Activity of brain cells increase temporary just before they die
Testosterone kills brain cells
Post-Fordism
San Francisco

Nefes

Kapattım gözlerimi, önce karanlığa alıştım. Sonra derin bir nefes. Oksijen değildi benim ciğerlerimi dolduran ne de göz yaşları. Hayatı çektim içime, farkındaydım. Montumun turuncusu, çimlerin yeşili, kanımın kırmızısı, bıçağımın aynası, güneşiın sıcaklığı, tenimin dokusu, dokunmanın büyüsü, karın sesi. Farkındayım. Yaşıyorum..

11 Ocak 2010 Pazartesi

Kaybolmasin diye.

nas dedi ki "Çok hoşbiriydi..ilk görüşte çarpmadı belki ama aşık olmak için tüm özelliklere sahipti,tutkuluydu,güzeldi ve aşık olmanın zamanı gelmişti.... vucudum uzun zamandır bu kimyasal tepkimeden mahrum kalmıştı, vasopressin’in kokusunu, mideme giren ağrıları özlemiştim...hiç te zor değildi..matematiksel bi işlem gibiydi, eşitliğin bi tarafındaki tüm elemanların varlığı sonucun çıkması için yeterliydi...biriyle çıkmaya başladığınız ilk bikaç gün rütin ve genelde hep aynı olduğu halde apayrı bi lezzeti vardır..iki tarafta çekingen ama aşırı tutkulu ve heycanlıdır..bu ilk bikaç haftanın tadı keşke hep devam edebilse..

sevdiğiniz değil sevmeyi istediğiniz(henüz sadece hoşlandığınız:) kişinin yepyeni özelliklerini yavaş yavaş keşfetmeniz ve bunların size hiç batmaması bi ilişkide olabilecek en güzel şey...büyük bir iştahla öğrendiğiniz bu yanlar daha sonra kulağa tırmalayan bi melodiye dönüşcek çünki elbet bigün ayrılık çanları çalmaya başlıycak.
İlk haftalar çıktığınız kim olursa olsun böyle elbebek gülbebek geçer.. ama eninde sonunda o büyük sınavın verilceğe an gelip çatar. Kendimi bildim bileli hala hangisinin diğerini etkilediği anlayamadığım iki kavram, aşk ve seks...Eğer 4 ay önce aklıma gelseydi bu soru sevgimin her sorunu halledebilceğene inanan biri olarak tabiki aşk herşeye kadirdir derdim..ta ki kızlarin(en azından benim karşıma çıkan kızın) sevgiden, aşktan, herşeyden çok sevilmekten (ayrılmayı düşünücek hatta uyguluycak kadar:) rahatsız olduklarını öğrenene kadar. Bu sınavın ne zamanı ne de yeri bellidir..Hazırlık yapamazsınız, olanları gözününüz önünde canlandırıcak zamanınız bile olmaz...Beni bi sabah communication dersinden hemen sonra, X yurdunda, onun kendi odasında yakaladı...sınavın değerlendirmesi yoktu..sadece yurdun önündeki çimlerin üstünde sigara içerken sınavı kaybettiğimi anladım...kaybeden ne bendim ne de o aslında..olmasını istediğim şey olmamıştı sadece...Bunu okuyan bir kızın bana nasıl küfredebileceğini tahmin ediyorum :) ama ben sadece yaşadıklarımı anlatıyorum..yapabilceğem bişey yok kusura bakmayın :) içimde empatiden eser yoktu..birlikte olmuştuk ve eğlenmiştik..fazlası gelmedi içimden..onun ne geleceği, ne beni sevip sevmediği hiçbişey umrumda değildi...4 ay önceki anım aklıma geldi, oturup nerdeyse ağlıycaktım onu incitmiş olabilirim diye..
Sabahki communication dersinde içimden gelerek,isteyerek yazdığım essayi bir derste hoca şekle soktu ama dersin sonunda essayde benden hiçbirşey kalmamıştı..sadece tüm kalıplara uygun, coherent ve well orginized :) bi yazı kaldı geriye..Seksin,ilişkinin birlikteliğinde kuralları vardı..hepsine uydum ve geriye benim olmayan,rutin ve herşeyin yapılması gerektiği için yapıldığı bi ilişki kaldı :) ağlıycak kadar çok sevdiğim günü özledim....yine kurallara uymayan ama benim olan essayler yazmak istiyorum. Benim olan essayler..

bu yazi 24 Nisan 2003 Tarhinde mykoc.com sitesinnde yayinlanmistir.
http://www.mykoc.com/modules.php?name=News&file=article&sid=168

10 Ocak 2010 Pazar

Kısa kısa

Acını sakla dudaklarında,
sevinçleriniyse gözlerinde.
Görürsen eğer birgün beni,
öp yanaklarımdan ama
bakma gözlerime.